14 Ekim 2018 Pazar

Delhi Gezisi

Herkese merhaba,

Son günümüzü ülkenin başkentine ayırmıştım ve gezilecek bir çok yer vardı. İlk olarak otelden çıktık ve ülkenin bağımsızlığını elde ettiği yer olan Red Fort'a gittik. Red Fort'u gördükten sonra rikşa ile eski Delhi sokaklarını gezdik ve bizi Raj Ghat'a bıraktı. Yani Mahatma Ghandi'nin son yolculuğuna uğurlandığı yere bıraktı. 1 saat rikşa gezintisi için 200 Rupi ödedik. Rikşa da ne diyecek olursanız, arkada sizin oturduğunuz ve sizi çeken bir bisikletlinin olduğu bir çeşit ulaşım aracı diye özetleyebiliriz. 

Ben bu tarz şeylere karşıyım fakat adam o kadar ısrar etti ki, kabul etmek zorunda kaldım. 3 kişiyi 1 saat boyunca pedallayarak çekmek, inanın çekilir çile değil! Ben binmesem para kazanamayacak... Tuhaf bir durum yani. Her şeye rağmen güzel bir seyahatti. Raj Ghat'a gittik ve Mahatma Ghandi'ye böyle rengarenk bir ülkeyi özgürlüğüne kavuşturduğu için saygılarımızı sunduk. 

Red Fort


Raj Ghat


Raj Ghat'ın ardından Delhi'nin en ünlü tapınaklarından olan Askhardam'a gittik. Ben yapıyı beğendim. Modern ve eski görünümlü bir tapınak. Bahçesinde oturup biraz dinlendik ve tüm Hintlilerle birlikte yerlere uzandık :D :D İçimdeki Hintli dışarı çıktı sanırım... Tapınak, bir kompleks ve içinde yemek yenebilecek yerler de var. Hem çok ucuz hem de her şey vejetaryen ürünü. Arkadaşımın bir tanesi tavuk var mı? diye sorunca Hintlilerin nefret dolu bakışlarını ilk kez görmüş oldum :D :D :D Millet yiyeceklerden 1 adet alırken biz 3 kişi ne yiyecek varsa hepsini denemek adına 3-4 adet aldık :D :D Masayı donattık. Krallar gibi yedik. Ucuz olmasının da büyük etkisi var ... Malum cebimizdeki son rupileri harcıyorduk. Burada fotoğraf çekmek yasak olduğu için, maalesef foto yok.

Tapınaktan sonra şehrin merkezine metro ile gitme kararı aldık. Gayet hoş ve güzel bir metro sistemleri olduğunu belirtmeliyim. Bilet fiyatı 30 Rupi. Metro ile Rajiv Chowk isimli durakta indik. Burası Delhi'nin kalbi diyebiliriz. Metrodan çıkmak için çok uğraştık. Çıktığımızda ise bambaşka bir dünya ile karşılaştık. Bir anda acayip temiz bir yere çıktık. Yapılar filan sanki Avrupa'daymış gibi bir hal aldı. Hayret içinde dükkanları geze geze ilerlerken ileride bir ara gördük, arka sokağı pislik götürüyordu. Valla içim rahat etti. Bir an başka ülkeye ışınlandık zannetmiştim. Adamlar sadece bir caddeyi almışlar ve film stüdyosu gibi farklı bir dünya yaratmışlar. Burada biraz alışveriş yaptık ve taksi ile otelimize geçtik. Uçağımız sabaha karşı olduğu için otelde biraz dinlendik ve uyuduk. 

Havalimanına giderken, 2 haftadır gördükleri karşısında sesi soluğu kesilen arkadaşım bir anda canlanıverdi. Enerji patlaması yaşadı. Ülkeye dönünce et yiyeceği için mendil olsa halaya kalkacaktı :D :D Adam et yemeyi özledi... Valla ne diyeyim bende çok etçi değilimdir ama benim bile artık yavaştan canım et çekmeye başlamıştı. Gece 03:00 civarı uber bulmak konusunda hiç sıkıntı yaşamadık. Tekrar söylüyorum; büyük şehirlerdeyseniz, muhakkak ulaşımı uber ile halledin. Çünkü çok ucuz. Şehir merkezinden havalimanına gitmek için 250 Rupi ücret ödedik. Havalimanına ulaştık, uçağımızı bulduk ve bir başka yolculuğun daha sonuna ulaştık. 

Uçağın tekerlekleri İstanbul pistine değdiğinde, ne ben eski bendim, ne de arkadaşlarım eskiden oldukları kişilerdi. Bir seyahat insanı ne kadar değiştirirse, bizi de bu seyahat o kadar değiştirmişti. Belki ülkemiz umduğunuz kadar ''medeni'' olmayabilir, bir çok yönden de eksiği olabilir. Siyasi olarak sizi had safhada hayal kırıklığına da uğratıyor olabilir. Kendinizi buraya ait hissetmeyebilirsiniz. Daha medeni insanların olduğu, o filmlerdeki dünyalarda yaşamak istiyor da olabilirsiniz. Unutmayın ki beterin beteri var. Başında bir çatı varsa, ''ne yiyeceğim?'' sorusunu aç kaldığın için değil de yemek seçmek için soruyorsan, istediğin şeyleri arada sırada da olsa alabiliyorsan, durumunun kötü olduğunu düşünme. Her zaman daha iyisi vardır. Her zaman daha güzeli vardır. İnsan doyumsuz bir varlıktır. Bugün deli gibi istediği şeyden, 2 gün sonra sıkılabilir. Her şey değişir, değişmeyen tek şey senin doyumsuzluğun ise suçu başkalarına atma, aynaya bak! Orada gördüğün kişi bu mutsuzluğunun suçlusu, değiştir kendini. Bunun için en iyi yol, güvenli alanını terk etmektir. Rahatını boz, yeni şeyler öğrenmekten korkma, yola çık, umduğun kadar masraflı bir şey değil. Gerçekten kendin için bir şeyler yapmak istiyorsan, mutlu olmak istiyorsan, mutsuzluğu iyi anlaman gerekir. Mutsuz olmak çok kolay, sürekli olarak diğer insanların hayatlarına imrenerek bak, hiç bir şey öğrenmeye çalışma, kendine değer verme ve bir şeyler katma. Kendine acı ama acıdığını bile göreme, bunların hepsini unutmak için; iç, iç, daha da iç! Ayılınca yine hatırla, yine mutsuz ol, yine iç... İçinde kendi yarattığın boşlukta boğul, boğul... Yazarken bile sıkıldım. 

İnsan mutsuz olmak için bu kadar uğraşır mı? Uğraşmaz, uğraşmamalı da. Evindeki musluktan temiz su akıyor. Hiç düşündün mü dünyada kaç kişi bu şansa sahip? 1 tuşa basıyorsun ve ısınıyorsun, yine 1 tuş elektrikli aletleri açıp kapatmak ve 1 tıkla dünyaya erişiyorsun. Çok basit geliyor bunlar değil mi? Bunlara zaten herkes sahip mi zannediyorsun? Mutlu olmak için nedenler gözlerinin önünde ama sen mutsuzluk için çok çabalıyorsun. Çabanı farklı alanlara yönelt ve üretmeye, bir şeyler öğrenmeye çalış. Belki rahatsız olduğun bu siyasi, ekonomik, kültürel düzende bir farklılık yaratabilirsin. 1 kişiden bir şey olmaz deme. 1 kişi dünyayı değiştirir. Hepimiz gayet iyi biliyoruz ki, bu içimizden birisi olabilir. Neden sen olmayasın ki? Megalomanyak ol demiyorum, kendine biraz değer ver ve mutlu ol diyorum. 

Kısa bir süre sonra Mısır'a gidiyorum. Mısır'dan döndüğümde yazıları paylaşmaya başlayacağım. Yepyeni bir yazı dizisine başlayacağız. Bakalım bu seyahatte ne maceralar yaşayacağım. 

Bir sonra ki yazıda görüşmek üzere hoşça, mutlulukla, huzurla ve sağlıcakla kalın.


GEZGİN ŞİŞKO

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Everest Ana Kamp Yürüyüşü - 1

Merhaba, Gece 2'de hostelden araçla alındık ve dünyanın en tehlikeli havaalanlarından olan Lukla Havaalanına uçmak üzere Katmandu merkez...